Haber

Bahçeli’nin Öcalan çıkışı ne anlama geliyor?

Türkiye siyaset sahnesi yeni bir açılıma şahit oluyor. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM’de DEM Parti Grubu ile tokalaşmasıyla başlayan bu yeni süreç, PKK lideri Abdullah Öcalan hakkındaki tarihi açıklamalarla devam ediyor. Partisinin Meclis’teki Grup Toplantısı’nda “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM’de DEM Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” diyen Bahçeli’nin ardından Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da aynı konuya değinerek “Cumhur İttifakı tarafından açılan tarihi fırsat penceresinin kişisel hesaplara kurban edilmemesini ümit ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Bu ifadeler Türkiye siyasetinde değişen dengeleri gözler önüne sererken yeni çözüm süreci tartışmalarını da beraberinde getirdi. DW Türkçe olarak “Çözüm süreci nereden, nasıl başlayacak?”, “Bahçeli’nin Öcalan’ı TBMM’ye çağırması ne anlama geliyor?”, “Yeni süreç başarılı olabilir mi?” gibi sorulara yanıt aradık.

Siyaset bilimciler Özgün Emre Koç, Eren Aksoyoğlu ve Sezin Öney DW Türkçe için yanıtladı.

“Bahçeli’nin iknasında İsrail’in payı büyük”

Siyaset bilimci Eren Aksoyoğlu’na göre, bu ifadelerin kullanılabilmesi Bahçeli’nin ikna edildiğinin bir göstergesi. Bahçeli ile Erdoğan arasındaki ilişkinin temelinde MHP liderinin “güvenlik bürokrasisini avucunun içinde tutması” olduğunu belirten Aksoyoğlu, “Dolayısıyla burada kritik herhangi bir konjonktürel değişiklikte muhakkak Bahçeli’nin ikna edilmesi icap ediyordu. O tekabül eden yer de kanımca İsrail’in daha proaktif ve Ortadoğu’yu şekillendirmek isteyen savaşının Türkiye tarafından bir tehdit olarak algılanması“ ifadelerini kullandı.

İsrail’in yarattığı tehlike nedeniyle AKP ve MHP gözünde “dünün teröristleri” olarak nitelendirilenlerin “bugünün makbul vatandaşları hâline geldiğini” söyleyen Aksoyoğlu, “Çünkü Bahçeli, Kürt hareketinin de Büyük Türkiye toplamının bir parçası hâline gelmesini, yani içerdeki bütün aktörlerin hizaa alınmasını istiyor” dedi.

Bunun aynı zamanda “pek çok tarafın kazandığı bir oyun” olduğunu vurgulayan Aksoyoğlu, “Bugüne kadar AKP içerisinde kendini kısmen özgürlükçü, Avrupa Birliği yanlısı tanımlayanlar, zaman zaman MHP’den rahatsız olanlar vardı. Bu sayede, bu kadro da esasen rahatlamış oldu. Yani Bahçeli oradan gelen muhalefeti de bir yandan önlemiş oldu ve Tayyip Erdoğan’ın elini çok rahatlatmış oldu” diye konuştu.

“Kürt meselesini silahlı tehdit olmaktan çıkarma iddiası”

Bahçeli’nin çıkışının çok önceleri alınmış bir kararın deklare edilmesi olarak okunması gerektiğini söyleyen siyaset bilimci Özgün Emre Koç, “Nedir bu karar? Güvenlik bürokrasisini de içine alan bir siyasi irade, bölgesel jeopolitik gelişmeleri gerekçe göstererek Kürt meselesini Türkiye açısından bir silahlı tehdit olmaktan çıkarma iddiasını ortaya koyuyor. Kararın sahibi Bahçeli değil. Bahçeli, milliyetçiliği temsil eden figür olarak sözcülük için seçilmiş” dedi. Koç, “Muhalif bir siyasinin dile getirmesi hâlinde büyük tehlike arz edecek en radikal öneriler bizzat onun ağzından dile getiriliyor” diye ekledi.

Bunun bir “devlet” kararı olduğu izleniminin pekiştirilmek istendiğini ifade eden Koç, “Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olarak seçilmiş olması da aynı kararın bir parçası. Uzun süredir bu sürece hazırlanılıyordu” diye konuştu. Birçok uzmanın gerekçe olarak İsrail’i göstermesinde haklılık payı olduğunu belirten Koç, “İsrail-İran gerginliğinin Türkiye’yi de istikrarsızlaştırma ihtimaline işaret ediliyor. Yaklaşan ABD seçimleri sonrası İran konusundaki tansiyonun daha da yükselme ihtimali de söz konusu. Bu gerekçelendirmenin kısmen haklılık payı var” dedi.

Siyaset bilimci Sezin Öney ise MHP lideri Bahçeli’nin, Ekim başında DEM Partililerin elini sıkmasıyla başlayan “süreç” için “gerçekten de yeni bir açılım süreci değil” ifadesini kullandı. Öney, “Bu yeni süreç, PKK’nın ruhani lideri olarak adlandırabileceğimiz Abdullah Öcalan aracılığıyla PKK ve YPG başta olmak üzere diğer silahlı kollarını mümkün olduğunca silahlı tehdit olmaktan çıkarmayı gözetiyor” dedi.

Türkiye’nin kalıcı bir ekonomik krizin içinde olduğunu belirten Öney, Türkiye’de “ulusal çapta zorluklar çıkaracak büyük çatışmalar” için ne toplumsal seferberlik ilan edebilecek bir siyasi ortam ne de bu savaşı finanse edebilecek ekonomik kaynaklar bulunduğunu belirterek “Dolayısıyla, çatışmasızlığı garanti altına alabilecek bir yol için, en şahin imaja sahip Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde harekete geçilmiş gibi gözüküyor. Cumhur Ittifakı’nın ortada buluştuğu nokta; başkanlık sistemi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kalan siyasi günlerini de kullanarak tamamen yeni bir siyasi düzlem yaratmak” diye konuştu.

“Zemin çürük ve kaygan”

Uzmanlar, bu yeni siyasi atmosferin sürdürülebilirlik konusunda çok da güvenilir olmadığı konusunda hemfikir. Koç, “22 Ekim 2024 itibariyle tekrar görüldüğü üzere, Cumhur İttifakı’nın milliyetçi söylemleri ne kadar güvenilmez idiyse, yeni çözüm süreci ve barış söylemi de bir o kadar güvenilmezdir. Çünkü Türkiye’de böyle büyük siyasi istikametler sağlam kurumsal altyapılara ve hukuki çerçevelere dayanarak değil, iktidarın mevcut ekonomik ve bölgesel koşulları hızla kendi ihtiyaçları için araçsallaştırmasıyla belirleniyor. Özetle zemin çürük ve kaygan” değerlendirmesinde bulundu.

Söz konusu sürecin akamete uğraması ihtimalinin çok yüksek olduğunu söyleyen Aksoyoğlu da “Bahçeli ilk kez çok yüksek perdeden elini açtı. Ancak önemli olan bu sürecin içerisine, yani o suya girdikten sonra çıkabilmek” dedi. Bu süreç başarılı olursa PKK’nın tasfiye edileceğini ve “yeni bir tür legal siyasetin” önünün açılacağını belirten Aksoyoğlu, “En azından PKK’nın daha etkili olduğu bir legal siyasetin önü açılacak ama akamete uğraması ihtimali daha yüksek olduğu için başarısız olursa da (DEM) parti tasfiye edilecek bu sefer. Yani kayyum politikası daha derinleşebilecek. Kürt hareketine hiçbir şekilde nefes aldırılmayacak, yeni bir toplumsal düzenek inşa edilecek” dedi. Aksoyoğlu, “Dolayısıyla her iki koşulda da, yani sorun çözülse de çözülmese de Bahçeli’nin büyük bir başarıyla çıktığı bir sürecin inşası da aynı zamanda başlamış oldu” dedi.

Demirtaş etkisiz mi bırakılmak isteniyor?

Aksoyoğlu, Öcalan’ın siyasi olarak muhatap alınmasıyla eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın etkisiz hâle getirilmek istendiğine dikkat çekti. Çünkü bu sürecin içerisinde biz artık şunu da görüyoruz Öcalan bir tür muhatap. Esasen Bahçeli de bu konuda hiçbir çekince görmüyor. Ama bu süreç aynı zamanda Öcalan’ın rolü gereği Demirtaş’ı da ezip geçen bir kompozisyonu kendinden yaratıyor” yorumunda bulunan Aksoyoğlu, “Çünkü artık Öcalan olduğuna göre Demirtaş’a ihtiyaç yok gözüyle bakılacak. Dolayısıyla böyle bir durumda gençleşmiş bir jenerasyon haline gelmiş ve birtakım realist tutumlarda bulunan Kürt hareketi aktörleri şimdiden tasfiye edilmiş oldu. Yani her koşulda esasen Bahçeli’nin çok avantajlı olduğu bir durum çıkıyor” diye ekledi.


Bahçeli’nin çıkışı cezaevinde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı nasıl etkiler? Fotoğraf: HDP

Koç ise söz konusu sürecin Demirtaş’ı daha da güçlendireceği kanısında. “Erdoğan’ın ‘Kişisel çıkarlar uğruna bu fırsatı heba etmeyin’ ifadesini Kürt hareketi içine bir müdahale çabası olarak değerlendirmek gerekir. ‘Şahısları boş verin, bizim işaret ettiğimiz istikamete bakın. Neticede biz de kazançlı çıkalım, siz de kazançlı çıkın’ mesajı… Burada kastedilen kişinin Demirtaş olduğunu düşünüyorum. Demirtaş’ı boş verin, gelin Öcalan üzerinden bu işi çözelim deniyor” diyen Koç, amacın kısa vadede Demirtaş’ı devre dışı bırakmak gibi görünmesine karşın uzun vadede Demirtaş’ı zayıflatmayacağını, aksine güçlendireceğini düşünüyor.

Koç, Demirtaş’ın tutukluluğuyla ilgili ise “Zaten bir süre sonra onu içeride tutmak için bir gerekçesi de kalmayacaktır iktidarın. Hatta zamanla o da bu sürece dahil olabilir” öngörüsünde bulunuyor.

DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl erişebilirim?

ulukisla-haber.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu